Kul ile Rahman Arasındaki Kutlu Bağ: Sıla-i Rahim

Kelime itibariyle ulaşmak, vasıl olmak manalarına gelen ve „v-s-l“ kökünden masdar olan sıla ile, acımak, şefkat duymak ve ayrıca akrabalık, hısımlık, yakınlık, karabet gibi manaları bünyelerinde taşıyan, „r-h-m“ kökünden türetilerek „rahim“ kelimelerinden meydana gelen „Sıla-i rahim“, kısaca akrabalara, yakınlara ulaşmak manasına gelir. Sıla-i Rahim genel manası ile, evvelen anne babadan başlayarak, yakın ve uzak akrabaların, komşu ve arkadaşların haklarına riayet etmek, onlarla bağı koparmamak, sorun ve sıkıntılarıyla mümkün olabileceği oranda ilgilenmektir. Özelde ise akraba ve yakınların yakınlık dereceleri nazarı dikkat alınarak, haklarıını muhafaza etmek, ziyaretlerine gitmek, dertlerine ve sevinclerine ortak olmak, onlarla bağları koparmamak olarak algılanmaktadır.

„Sıla“ ve „rahim“ kelimelerinden müteşekkil olan bu kavram insanlık arasındaki beşeri münasebetleri idealize eden, yakın akrabadan başlayarak daireyi çevreye doğru genişleten, beşer arasındaki münasebetleri mükemmel bir tarzda Rahman’a ve onun rızasına bağlayan mükemmel bir paroladır. Rahman‘a dayalı kapıların açılması, bu iki kelimenin sadece dilde yan yana getirilmesi ile değil, hayatın ve yaşamın tadı ve kıvamı noktasında algılanması ve icra edilmesiyle mümkündür. Benliğini aşarak ötelerin ötesine kanat açan ay yüzlü güzeller, özün özüne nazar ederek, kendisinde „benden öte bir ben“‘in varlığını keşfeden seçkin erler, Rahman‘a giden yolda Sıla-i rahim durağının her dem vazgeçilmez olduğunu ifade edegelmişlerdir. Rahman‘a insan üzerinden, gönül yapmak suretiyle gidileceğini öğütleyen, kendilerini insanlığın kanayan yaralarına merhem olmaya adamış, yaradılanı yaratandan dolayı severek onlardan rahmet nazarlarını eksik etmeyen bu seçkin erler, Evvel ve Ahir, Zahir ve Batın 1 olarak kendisini tarif eden Mutlak Sevgili’ye vasıl olmanın, hep Rahman ile aralarında bir bağ olarak tarif edilen Sıla-i Rahim ipine tutunmadan, bu bağ ile yakın münasebet kurmadan geçtiğini eserlerinde yazarak, sohbetlerinde öğütleyerek, hayatlarında da yaşayarak bizlere göstermişlerdir.

Müminlere şifa olarak olarak vasfedilen 2 Kuran-ı Celil’de Cenab-i Hak, insanların akraba ve yakınlarla olmasıi gereken ilişkilerine ilgili ayetlerde 3 değinerek, akraba ve yakınların gözetilmesi noktasında öne alınmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Bu ayetlere bakıldığında ita ve ikramin ebeveynden sonra akrabalara ve yakınlara olması gerektiği vurgulanmaktadir. Nitekim cariyesini azad ettiğini zikreden validemiz Meymune (r.a.h.)‘a Hz. Peygamber’in (s.a.v.) cevabı: „Keşke onu dayılarına  verseydin, senin için daha hayırlı olacaktı!“ 4 şeklinde olmuştur. Ayrıca yakınlara yapilacak olan tasadduk, ita ve ikramin sadece sadaka olmayıp, aynı zamanda Sıla-i rahim olduğunu bakınız üsve-i hasene olan gül Nebi 5 nasıl ifade etmektedir: Selman Ibnu Amir (radiyallahu anh) anlatıyor: „Rasulullah (aleyhisselatu vesselam) buyurdular ki: „Fakirlere yapılan tasadduk bir sadakadır, ama akrabaya yapılan ikidir: Biri Sıla-i Rahim, diğeri ise sadakadır.“ 6
Bütün bunlarin yanı sıra Cenab-i Hakk Kuran-ı Celil‘inde akrabayla bağı kesmeyi, yeryüzünde fesat çıkarak, bozgunculuk yapma fiiliyle beraber yanyana zikretmiştir. Sıla-i Rahim‘e sırtlarını dönerek, kat-ı Rahim yapan ve içlerinde nifak tohumları bulunan bu zavallıların, Allah tarafından lanetlendiği, sağır edilerek, gözlerinin kör edildiği de ilgili ayette zikredilmiştir. Gerek kat-ı Rahim yapan insanların bozguncularla birlikte zikredilmeleri, gerekse bunlara karşı Cenab-ı Hakk‘ın bu eylemi yapanları lanetliyerek, onların sağır ve kör kılınmaları, Sıla-i Rahim’in öneminin kavranması noktasında oldukça önemlidir. Ayrıca ilgili tefsir kaynaklarında bu zümrenin içerisinde nifak tohumları bulunan bir zümre olarak vasfedilmesi ve bu zümrenin alametleri olarak, bozgunculuk ve kat-ı Rahim’in öne çıkarılması ayrıca şayan-ı dikkat olarak göze çarpmaktadır. „Demek sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak, akrabalık bağlarını da koparacaksınız, öyle mi? İşte bunlar, Allah’ın kendilerini lanetlediği, bu yüzden kendilerini sağır ve gözlerini kör kıldığı kimselerdir. Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalbleri kilitli mi?“ 7 Kat-ı Rahim yaparak Sıla-i Rahim’i savsaklayan kişilerin, cezalarını dünyada iken ivedilikle bulacakları ve bu cezanın ayrıca ahirette çekilecek ceza için kefaret olmayacağı, zulüm ile Sıla-i Rahim‘i koparmanın eş değerde ifade edilerek değerlendirilmesi, bakınız bir hadis-i Nebevi’de nasıl izah edilmektedir: Ebu Bekir radiyallahu anh anlatıyor: „Rasulullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki: „İşleyene daha dünyada cezası çarçabuk gelmeye en layık günah, zulüm ve Sıla-i rahimin koparılmasıdır. Bu cezanın dünyada gelmesi, ahiretteki cezaya kefaret değildir.“ 8
Beşerin ahsen-i takvim 9 sıfatına yakışmayan, ruhunda yaralar acarak Mevlay’la buluşmasına mani olan, hakikati perdeleyerek özün özüne baktırmayan her türlü eylem ve söylemi, kişinin yolunu vuran birer eşkiya olarak bilen hakikat yolcusu, kat-ı rahimi’de bu yol üzerinde bulunan ve bu yolu vuran en şedid vuruculardan bilmelidir. Zira gül Nebinin’de ilgili hadislerde ifade buyurdukları gibi, Sıla-i Rahim Rahman ile kul arasındaki bağlardan birisidir, bu bağa yapışan Rahman‘la arasındaki bağı pekiştirir, koparan ise Rahman ile arasındaki bağı koparır. Bakınız Hz. Peygamber Rahman ile kul arasında bağ olan Sıla-i Rahim bağını ilgili hadislerde nasıl izah etmektedirler: Abdullah İbn Amr İbn’il-As’dan Hz. Peygamber buyurdular ki: „Allah merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahman’dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kım de koparırsa, Allah da ondan rahmet bağını koparır.“ 10 Hz. Aişe radiyallahu anha anlatıyor: „Rasulullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki: „Rahim Arş-ı Azama asılıdır, der ki; „Kim beni sıla ederse Allah da onu sıla etsin. Kim benden koparsa Allah da ondan kopsun.“ 11
Sıla-i Rahim’e dikkat etmek suretiyle, akraba ve yakınlardan başlayarak, komşularını, arkadaşlarını gözeten ve bunu çevreye doğru daima genişleten, insanlığın sıkıntılarına ve sevinçlerine ortak olarak benliğin bin bir tuzaklarla örülü duvarlarını aşan yanık yürekler, yapmış oldukları bu güzelliklerin karşılığını, daha dünyada iken kat be kat almışlardır ve alacaklardır. Katında bulunan şeylerin bitmeyeceğini,12 nimetlerini saymaya kalksak sayamıyacağımızı 13 bize bildiren mülkün tek ve yegane sahibi Malik’ül-Mülk 14 (c.c.), iyilik ve kötülük yapanların aslında nefislerine karşı bunları yaptıklarını 15 Kitab-ı Celil‘inde bizlere çok net ifadelerle hatırlatmaktadır. Bu bağlamda Sıla-i Rahim’e dikkat ederek itina gösterenlerin de, tıpkı kat-ı Rahim yapanların cezalarını ilgili hadis kaynağından anlaşılacağı üzere ivedilikle dünyada, ahirete kefaret olmaksızın görecekleri gibi, Sıla-i Rahim yaparak buna itina gösterenler de bunun mükafatlarını, daha dünyada iken elde edeceklerini kutlu Elçi (s.a.v.) bizlere müjdelemektedir: Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatıyor: „Rasulullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki; „Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse Sıla-i Rahim yapsın.“ 16 Tirmizi‘de nakledilen diğer bir rivayette ise, Nebi Ekrem efendimiz: „Nesebinizden Sıla-i Rahim yapacaklarınızı öğreniniz. Zira Sıla-i Rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır.“ 17 buyurmaktadır.
İlahi sınırlar ve yakınlık dereceleri gözetilerek, akraba ve yakınların haklarını muhafaza etmenin, onların sevinc ve hüzünlerine ortak olmanın, rızay-ı Ilahi’yi elde etme noktasında önemli bir dönemeç olduğu ilgili rivayetlerden gayet sarih bir şekilde anlaşılmaktadır. Sıla-i Rahim; bir bakıma Arş-ı Azama yol bularak Rahman‘a tutunmak isteyenlerin, kefen arasına, kokusunu ihlas, ihsan ve aşk-ı İlahi‘den alan, salih amellerin ve aşkın nişanesi olan, sadece ve sadece yanık gönüllerde açan o güzelim gülleri derleyerek Sevgili‘ye (c.c.) sunmak isteyenlerin önemli sığınaklarından birisidir. Marifetleri arttıkça mutlak kudret karşısında ne denli aciz ve zayıf olduklarını bihakkın müşahede ederek hisseden gönül ehilleri, Sıla-i Rahim’i Rahman ile kendi aralarında bir kutlu bağ olarak hissetmek suretiyle, herdem bu bağın sağlam kalması için azami gayret göstermişler, kat-ı rahimi ise onların gönül bahçelerinde açan marifet çiçeklerini sulayan pınarların kat edilmesi, kurutulması olarak algılamışlar ve bu pınarların kurutulmaması için hayat boyu mücadele ederek, hakikat yolcularına da, marifet çiçeklerini besleyen bu pınarların kurutulmaması hususunda agah olmalarını tembihlemişlerdir…
Gönüllere ab-ı hayat olarak can bahşeden, marifet pınarlarının beslenerek neşv-ü nema bulduğu Arş-ı Ala’dan gıdalanmak, Rahman ile kul arasında bir bağ olarak tavsif edilen Sıla-i Rahim’in hakkını eda etmek, hadiste zulüm kavramıyla beraber zikredilen kat-ı Rahim’den de hazer edinerek, kaçınmak dileği ve duasıyla…


1 Hadid: 3.

2 Yunus: 57. İsra: 82. Fussilet: 44.

3 Bakara: 83, 177. Nisa: 36. Nahl: 90. İsra: 26. Rum: 38.

4 Buhari: Hibe 15. Müslim: Zekat 44. Ebu Davut: Zekat 45.

5 Ahzab: 21.

6 Buhari: Nesai, Zekat 82; Tirmizi: Zekat 26.İbnu Mace: Zekat 22, 28. Ebu Davut: Zekat 38.

7 Muhammed: 22-24.

8 Ebu Davut: Edeb 51. Tirmizi: Kiyamet 58.

9 Tin: 4

10 Ebu Davut: Edeb 66. Tirmizi: Birr 16.

11 Buhari: Edeb 13. Müslim; Birr 17.

12 Nahl: 96.

13 Nahl: 18.

14 Al-iImran: 26.

15 Fussilet: 46. Caiye: 15. Isra: 7.

16 Buhari: Edeb 13. Müslim: Birr 17.

17 Buhari: Edeb 12. Tirmizi: Birr 49. İnsan için takdir edilen „ömrün uzayıp, uzamaması“ meselesi ilim adamlarınca ilgili eserlerde tartışılmış, „Ecelleri geldiği an bir saat ne ileri alınır ne de geriye“ (Araf; 34) ayetinin

bu noktada nasıl tevil ve tarif edileceği ilim adamları tarafandan tartışılmıştır. Kimi ulema ömrün uzamasını ömrün bereketlenerek, az zamana cok bereketli işlerin sığdırılması olarak ifade etmiş, kimisi ömür uzamanın kişinin kendisinden sonra bıraktığı salih evlatlar nedeniyle amellerinin devam etmesi, kimisi ise içerisinde bin aydan daha hayırlı gecenin müminlere verilerek bu gecenin ihya edilmesi babında izahlar getirmişlerdir. Bu grupta bulunan ulemeya göre bu ömür uzama meselesi kinayelidir. Ayetteki mananın sarahati nedeniyle takdir edilen ecelde ne bir saat ileri ve ne de bir saat geri olmaz. Diğer bir grup ulema ise ömrün uzama meselesinin kinaye olmayıp, hakikat olduğu üzerinde durmaktadırlar. Onlara göre ömürlerdeki uzama Allah’in ilmine nispetle değil, ölümle ilgili meleğin ilmine nispetledir. Ayetteki değişmez olarak ifade edilen ömür Allah’ın ilmine göredir. Konu ile ilgili geniş bilgi icin bkz. Canan, Ibrahim: Hadis Kulliyati Kütüb-i Sitte Tercüme ve Serhi, Ankara 1995, C. 10. S. 59-60.