Kur’an-ı  Yeniden Anlamak

“Değişmeyen tek şey değişme kanunudur.”(1) diyen Mutahhari’ye katılmamamız mümkün değildir. Dünyanın büyük bir köy olarak algılandığı şu dönemde bu olgu kendisini daha bariz hissettirmektedir. Adeta değişime ve yenilenmeye açık olanlar ayakta kalmakta, direnenler ise, zamanın acımasız çarkları arasında yok olup gitmektedirler. O halde hayatı bütünüyle kuşatan bu değişim ve yenilenme olgusu karşısında, insanlığı kıyamete değin karanlıktan aydınlığa çıkarmak amacına(2) matuf olarak gönderilen, kendisini hidayet rehberi(3), rahmet ve şifa kaynağı olarak tavsif eden Kurân’ın, zaman mefhumunun zorladığı bu değişim ve yenilenme realitesi karşısında takınmış olduğu tavır, ister istemez akıllara gelmekte, zihinleri meşgul etmektedir.

Dünyada en fazla satan (Best Seller) kitapların dahi bir sonraki basımlarında yazarları tarafından düzenlemeye tabi tutularak, eklemeler-çıkarmalar yapıldığı bilinmektedir. Öyleyse 14 asırlık bir süreci bünyesinde taşıyan, kıyamete değin süreci de taşıyacak olan ve bu dünya insanına hitap eden Kurân’ın her çağda yeniden yorumlanıp anlaşılması nasıl temin edilecektir? Kurân, zaman faktörü nazar-i dikkate alınarak bünyesinde yapılacak olan bu faaliyete ne kadar, nereye kadar ve nasıl yaklaşmaktadır?

Konunun anlaşılmasına matuf olarak sorulan bu suallerin sağlıklı bir şekilde cevaplandırılabilmesi için usul ilimlerinden faydalanılma ihtiyacı vardır. İçerisinde 77.200 ilim(5) ve binlerce farklı konuların varlığından bahsedilen bir kitabin bir bütün olarak 21. Yüzyıla girerken yeniden nasıl anlaşılacağına ilişkin direk net bir şey söylemek ilmen mümkün değildir. Kurân, bizatihi kendisinin anlaşılması hususunda ayetlerini iki ana gruba ayırarak (6) bize bu hususta yol gösterir. Al-i İmran suresinde geçen mezkur ayete göre Kurân; kitabın anası olarak addedilen muhkem ayetlerle, müteşabih ayetlerden oluşmaktadır. Muhkem, manası kolaylıkla anlaşılan, harici bir tefsire ihtiyaç duymayan ve tek manası olan ayetlerdir.(7) Müteşabih ise, bir çok manaya ihtimali olup, bu manalarından birini tayin edebilmek için harici bir delile ihtiyacı olan ayetlerdir. Biz Kurân’ın kendisinin anlaşılması hususunda yapmış olduğu bu taksimi göz önünde bulundurmakla beraber, daha ziyade yeniden yorumlanmaya ve anlaşılmaya yatkın olan ve olmayan ayetlerin içeriklerini göz önünde bulundurarak ele almayı konumuz açısından daha sağlıklı görmekteyiz.
Kurân’a baktığımızda ayetlerin konularını; akide, ahlâk, hukuk (insan söz, fiil ve davranışları, insanlar arası, devletler arası ilişkiler, iktisat, yönetim…), fiziki alem (kainat ve ona ilişkin hususlar), önceki milletlerin kıssaları ve ahiret alemi olarak ana başlıklar halinde sunabiliriz.

Hukuk başlığı altında topladığımız ayetlerin kaynaklarda, ibadetle alâkalı olanlarla, muamelatla alâkalı olanlar olmak üzere iki başlık altında incelendiğini görürüz. Toplam 317 ayet olarak ifade edilen bu ahkâm ayetlerinin 89 adeti ibadetlerle alâkalıdır.(8) İbadete ilişkin ayetlerin muamelata ilişkin ayetlere oranla daha tafsilatlı anlatıldığı göze çarpmaktadır. Bunun nedeni ibadet ve benzeri konuların diğer konulara oranla zaman ve değişim olgularından uzak olmaları, bu hususlarda aklın hareket alanının dar olmasıdır. Bu konulardaki tartışmalar özle alâkalı olmayıp, daha ziyade teferruatla alâkalıdır. Muamelata ilişkin konulara gelince, miras hukuku, evlilik mahremiyetleri, had cezalarındaki miktarlar, boşanma keyfiyeti ve sayısına ilişkin hususlar ve benzerleri dışında yukarda da ifade ettiğim gibi tafsili olmayıp mücmeldir. Bu alanların teferruatlarıyla anlatılmayıp mücmel bırakılması geniş bir hareket ve yorum alanını temin etmektedir.(9) Kurân’da idare hukukuna ait 10, ceza hukukuna ait 30, devlet ve devletler arası hukuka ait 25 ayetin bulunduğunun takribi rakamlarla ifade edilmesi(10) ve bu ayetlerin genelde sadece ana hatlara ilişkin saptamalar yapması, bu sahaya ait esnekliğin, zamana göre şekillenme kabiliyetlerinin yüksek oluşlarının açık göstergesidir. Bu hususa ilişkin olarak Imamu’l-Haremeyn’in (ö. 478/1085) hüküm ve fetvaların onda dokuzunun rey ve istibatla elde edildiğine ilişkin ifadesi konumuz açısından önemlidir. Örneğin Kurân’da alış-verişe ilişkin hükümlere ait 4 ayet vardır. Bunlar; 1- Bey’in (alış-veriş) helâl olup, ribanın (faiz) haram olusu,(12) 2- Karşılıklı rıza şartının ileri sürülmesi.(13) 3- Alış veriş işlemlerinde şahit tutulmasının istenmesi.(14) 4- Cuma vaktinde alış-veriş yapılmamasının istenmesi.(15) İfade edilen ayetler alışveriş hukukunun özünü teşkil edip, ana hatlarını çizer. Ünlü fıkıh kitabı Mecelle’ye baktığımızda konuya ilişkin 300’den fazla hükmün ve kuralın var olduğunu görürüz. Bu kurallara da baktığımızda bu 4 kuralın temel olarak devamlı gözetildiğini görürüz. Ayrıca devlet yönetiminin Şura prensibine oturtulması Kurân’ın bu husustaki temel yaklaşımıdır. Fakat Kurân yönetimde odak kavram olan Şuranın mahiyeti ve nasıllığı hakkında bize bilgi sunmaz. Asıl olan bu prensibin işletilmesidir. Bu dar kalıplar arasına sokarak detaylandırmak, sürekli yenilenim ve değişim sürecinin çok yoğun yaşandığı bu kurumun iflasına yol açmak demektir. Bu ise ilahilik vasfının zedelenmesi olacaktır ki, böyle bir şey düşünülemez. Müslümanların içinde bulundukları çağın şartlarını göz önünde bulundurarak bu ve bu nevi ayetlere yaklaşmaları, özden uzaklaşmadan yeni yorumlar getirerek ayetin içini doldurmaları elzemdir.

Akaid alanına giren ayetler ki, ahirete taalluk eden ayetleri de bu grupta mütalaa edebiliriz. Aklın ve ona paralel olarak diğer duyu organlarının acziyetlerinin görüldüğü en bariz alandır. Cennet ve cehennem, kıyamet, hasr, mizan, melek, sırat gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz hususları inceleyen ayet-i kerimelerin alemlerin ve boyutlarının farklı olup fiziki ilimlerle kavranılamaması, bırakın bu ayetleri yeniden anlamayı, bize bu hususta fazla bir hareket alanı bırakmamaktadır.

Ahlâka ilişkin ayetlere gelince ki, bunları ana hatlarıyla ifade etmek gerekirse, ana-babaya saygı, gıybet etmeme, yalan söylememe, kibir ve gururla arkadaş olmama gibi misallerini çoğaltacağımız bu nevi ayeti kerimeler evrensel ve zaman üstü olup, 25. Yüzyıla da girseniz yeniden anlaşılmaya ve yorumlanmaya ihtiyaç duymazlar. Bu grup içerisinde mütalaa edilebilecek bir kısım ayet-i kerimeler de vardır ki bunlar; insanın iç dünyası (derununa), nefsin mertebeleri, kalbi selim’in tarifi ve Allah’ın idrak edilmesi hususunu işlemektedir. Bu nevi ayetlerin ve hususların kafa gözüyle değil, gönül gözüyle anlaşılacağını ayet-i kerime ilan etmektedir.(16) Pascal’ın sonsuzu yakalayan idrak olarak tanımladığı(17) bu kudreti (basireti) elde edenlerin bu husustaki derecelerine bağlı olarak yorumladığı bu ayet-i kerimelerin zaman ve değişim kavramıyla bağlantısını kurmak mümkün değildir.

Fiziki ilimlere, kainatın yapısına ilişkin ayet-i kerimelerin varlığı Ku’rân’da kendisini hemen hissettirir. Deneysel ilimler olarak da adlandırılan bu sahaya ilişkin ayet-i kerimelere örnek olarak; kainatın birliği, canlıların ve hayatın oksijene dayanmasi(18), atomun parçalanması ve atomun bünyesindeki hareket,(19) dünyanın yuvarlaklığı ve dönmekte oluşu, güneş sisteminin Vega’ya doğru hareket halinde oluşu(20), ceninin ana rahminde üç koruyucu perde ile sarılı bulunması(21) parmak izi…(22) Bu hususa ilişkin örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Tamamen fiziki ilimlerle alakalı olan bu nevi ayetlerin teknolojinin gelişimine paralel olarak yeniden anlaşılması ve yorumlanması gerekir. Ayni şekilde eski milletlerle ilişkin olarak verilen bilgilerin arkeolojik kazıların verilerine göre zenginleştirilerek yeniden yorumlanmak suretiyle yeni kuşaklara aktarılmasını Kur’ân’ın bir tavrı olarak görmek gerekir.

Parmak izi ve diğer fiziki ilimlerle ilgili anladıkları mana ile, keşfedildikten sonraki kuşakların bu ayeti kerimelere yükledikleri mananın şartlarına göre bu ayeti kerimeleri anlarken, sonraki kuşaklar bu sahada meydana gelen terakki nedeniyle bu ayetleri daha net anlayabilmişlerdir. Bu durum bizim için de söz konusudur. Kur’ân’da şüphesiz ilmin şu anda erişmiş olduğu seviyenin üzerinde ilim gerektiren, bizim okuyup şöylesine geçtiğimiz fakat bizden sonraki nesillerin teknolojinin gelişimiyle daha net ve yeniden anlayacakları konular mevcuttur ve aynı hal onlar için de söz konusu olup, bu yeniden anlama faaliyeti bu sahadaki gelişmeye paralel olarak kıyamete değin yenilenerek sürecektir.

Verilen bütün bu bilgilerin yanında Kur’ân muhataplarının içerisinde bulundukları çağın şartlarına karsı esnekliğini temin edecek, belli bir konuya mahsus olmayan, bütün alanı kapsayan, nassların anlaşılması, yorumlanması, uygulanması, yeni içtihatlara ihtiyaç duyulduğunda elde kriter olarak kullanılacak genel teşri prensipler, külli kaideler vaz etmiştir.

Bunlardan bazılarını ifade etmek gerekirse; zaruretlerin haram olan şeyleri mubah kılması,(23) şura prensibi,(24)adaletin tesisi,(25) sözleşmelere riayet(26), güçlülüğün kaldirilmasi(27) gibi.

Ayrıca Kur’ân’ın bünyesinde tamamen zaman ve mekan unsuruyla kayıtlanmış ayet-i kerimeler de vardır. Bu grup içerisinde mütalaa edilecek ayetlere müşahhas olarak sure-i Enfal’de geçen ve Cenab-ı Hakk’ın güçlü olma amacına matuf olarak mü’minlere savaşta düşmanlara karşı kullanmak için öğütlediği at besleme(28) tavsiyesini net bir örnek olarak verebiliriz. İslam’ın ilk dönemleri için savaş kabiliyeti mevcutları arasında en yüksek olan atların beslenmesi o dönemin güçlü olma prensibini yansıtmaktadır. Savaş teknolojisinin çok yüksek olup, binlerce yükseklikten nokta atışı yapan gelişmiş savaş uçakları ve kilometrelerce uzağı verilen komutlarla vuran gelişmiş füzeler karşısında askeri alanları haralara çevirircesine at besleyemeyiz herhalde. Öyleyse bünyesinde tamamen zaman ve mekan kayıtlarıyla yüklü bu ayet-i kerimeyi 21. yüzyıla girerken çağın gerektirdiği en üst düzeyde harb teknolojisine sahib olmak seklinde yeniden anlayacağız.

Zira ayet-i kerimede asıl olan düşmana karşı güçlü olmadır. Bütün bunların yanında Hz. Ömer’in kıtlık döneminde hırsızlık yapanlara ayetin belirlediği el kesme cezasını uygulamaması, Müellefe-i Kulub’a verilen zekatı Müslümanların güçlendiklerini gerekçe göstererek kesmesi,(29) Ömer bin Abdülaziz’in bu uygulamayı içinde bulunduğu dönemi dikkate alarak tekrar yürürlüğe sokması ayetlerin çağ ve zaman mefhumu ve buna paralel olarak oluşan bir takım şartlar karşısında nasıl anlaşılması gerektiği hususunda bize ışık yakmaktadır. Kur’ân’ın anlaşılması hususunda bizatihi Kur’ân’ın kendisini çift manalı (zahir-batın) olarak vasıflaması(30) Rasûlullah’ın bu konuya ilişkin sözleri kaynaklarda geniş yer bulmuştur. Ele aldığımız konunun hacminin sınırlı olması nedeniyle bu hususta bu kadarıyla iktifa edeceğiz.

Sonuç olarak diyebiliriz ki; Kur’ân, bünyesinde bulundurduğu ayetlerin kendilerine has özellikleri nazar-ı dikkate alınarak, muhatapları tarafından, ayetin tanıdığı genişlik ölçüsünde, çağın şartlarını göz önünde bulundurarak yeniden yorumlanmalı ve yeniden anlaşılmalıdır. Aksini düşünmek kıyamete değin bir süreci amaçlayan bu ilahi mesajın müzeleşmesine, muhataplarının ise ilahi mesaj adına kaosa girip, dünyadan kopmalarına neden olur.

——————————————————————————-
Dipnotlar:
1- Mutahhari, Ayetullah Murtaza, Nizamu Hukuki’l-mer’e fi’l-İslam, s. 76, Tahran, 1985,
2- Kur’an, İbrahim (14, 1)
3- Kur’an, Bakara (2, 2), İsra (19, 9),
4- Kur’an, İsra (17, 86),
5- İmam-i Gazali, İhya-u Ulumi’d-din, 1/822. Ist. 1996.
6- Kur’an, Ali-Imran (3, 7),
7- Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usulü, s. 128, Ankara, 1997,
8- Erdoğan, Mehmet, İslam Hukukunda Ahkamın Değişmesi, s. 39, İst. 1994,
9- Zeytden, Abdülkerim, Fıkıh Usulü, s. 151, İst. 1993, (çeviri: Özcan Ruhi)
10- Attar, Fahreddin, Fıkıh Usulü, s. 34, İst. 1992,
11- Karaman, Hayreddin, İslam Hukukunda İçtihat, s. 26, İst. 1996,
12- Kur’an, Bakara (2, 285),
13- Kur’an, Nisa (4, 129),
14- Kur’an, Bakara (2, 282),
15- Kur’an, Cuma (62, 9),
16- Kur’an, Enam (6, 102),
17- Öztürk, Yasar Nuri, 400 Soruda Islam (Kur’an), s. 93, Ist. 1997,
18- Kur’an, Enbiya (21, 30),
19- Kur’an, İsra (17, 44),
20- Kur’an, Yasin (36-37-40),
21- Kur’an, Zümer (39, 6),
22- Kur’an, Kıyamet (75, 3-4),
23- Kur’an, Bakara (2, 173), Maide (5, 3),
24- Kur’an, Al-i İmran (3, 130), Nisan (45, 2-29),
25- Kur’an, Sura (42, 15), Maide (5, 8), Enam (6,152),
26- Kur’an, Maide (5, 1),
27- Kur’an, Maide (5, 6), Hac (22, 78), Nur (24, 61), Ahzab (33, 77), Feth (48, 17),
28- Kur’an, Enfal (8, 60),
29- Bu hususta bkz. Ünal, Halid, Al-Faruq Umar İbn Al-Hattab, Köln 1998 (Verlag Islam Bibliothek)
30- Kur’an, Zümer (39, 23)