Şehr-i Ramazan ve Ötesi

Kuranın indirildiği ve içerisinde bin aydan daha hayırlı geceyi barındıran nurlu ay… Susuz kalmış kurak gönüllerin orucun rahmet eliyle sulandığı, rahmet ve mağfiret pınarlarının kapaklarının sonuna değin açıldığı şehr-i sultan olan ay… Hakk’tan başka hiç bir gücün önünde eğilmeyecek olan sevdalıların Hak uğruna, açlığın ve susuzluğun koynuna girerek Hakka olan teslimiyetlerini lisan-i hal ile haykırdıkları an…İnsana kendisini dolayısıyla yaratanını tanımasına vesile olabilecek pek çok kutsi vasıtaların kesiştiği nokta; Ramazan.

„Allah’ım Recep ve Şaban ayını bize mübarek kıl ve bizleri Ramazan ayına ulaştır.“ şeklindeki kutsal elçinin bu aylarda sık sık tekrar ettiği bu manidar dua Recep ayının girmesiyle müminlerin dillerine ve gönüllerine oturur. Aslında bu dua, sanki aralarına derin hasret ateşi giren iki sevgilinin visal hali yaklaştıkça bir birleri için besteledikleri ilahi nağmelerin fani dünyada hoş bir seda olarak baki kalacağı terennümlerdir. Bu durum uzaktan gelecek hatırlı bir misafirin hoşnut edilmesi adına günler öncesinden yapılmaya başlanan titiz hazırlıklara da benzer. Ufuk Peygamber’in aylar öncesinden bu ayın ismini sık sık anarak, ona kavuşma hususunda iştiyakını ısrarla dile getirmesi beklenen misafirin değerinin Hak nazarındaki konumunu en iyi şekilde ortaya koymaktadır.


Dualarla yolunu gözlediğimiz bu kutlu misafir yine bütün rahmeti ve bereketi kuşanarak susuzluktan kurumuş gönüllere ab-ı hayat olarak geldi. İslam kültürünün hakim olduğu belde ve ülkelerde yaşayanlar şüphesiz bu ayı hayatın bütün alanlarında yapılan bu aya münhasır hazırlıklarla daha sıcak hissettiler. Tevhidin sembolü olarak gök yüzünü yaran minareler arasına yerleştirilen mahyalar bu ayın aydınlığından düşen sadece üç beş parça nurun çıplak gözlerle seyrinden başka bir şey değildi. Kör karanlığın girdabına düşerek asıllarını unutanları ve dahası yaban ellerin pençesine düşerek hasta olanları, ısrarla kendilerinin yegane şifa bulacakları mekana, ramazan ayının şefkat dolu kucağına çağırıyordu adeta o sihirli mahyalar. Mahallenin çocukları iftar vaktini belirten topun sesini beklemeyi en zevkli oyunlarının bir parçası olarak belki farkına varmadan kabullenmişlerdi bile. Gümleyen her top sesi Hak’tan gayrisinin önünde eğilmeyecek hürriyet asığı neferlerin, nefsin surlarında açtıkları gediklerin muştusuydu aslında. İftar, her zorluktan sonra kolaylık vardır mealindeki ayeti gönüllere fısıldıyor, sofradaki nimetler bu ayın bereketine şahitlik ederken, elimize değen ramazan pidesinin sıcaklığı, bir yandan Hak aşkıyla yanan Kara Sevdalıların gönül sıcaklığını anımsatırken, diğer yandan da ateş çemberinde kuru ekmeğe muhtaç müminlerin yardım çığlıkları olarak düşüyor kulaklarımıza. İslam’ın o ince estetiğini ve azametini bünyelerinde taşıyan tarihi mabetlerde binlerce on binlerce müminin katılımıyla gerçekleşen teravihlerde pek çok urucun gerçekleştiği gönüllere şahit olunuyor. Hu hu’lara karışsın aminler diyerek feryat eden şair, duasının kabulünü bu gecelerde gönülleri bir araya gelen müminlerin ağzından vaki olduğunu tebessümle bu ayda müşahede ediyor. Geceleri çalan davul sesleri insanları hayra çağıran münadilerin sesi, sahur sesi olarak yankılanıyor mekanda… Ramazanın hitamıyla gelen bayram, susuzluktan kuruyan toprağın dudağına değen su gibi değiyor hanelere. Kimine Mevlana’nın Şems’i, Kimisine Yakub’un Yusuf’u, kimisine ise ölüm sonrası Cemalullahı müşahede ile elde edilecek hakiki bayramın habercisi gibi geliyor. Hasılı herkes bayramı bayram olarak, şen ola kutluyor…

Bu fiziki ve manevi mekan ve kıvamda ramazanı ihya edenler, bu ayı hissetmek ve getirilerinden faydalanmak noktasında, şüphesiz bizim gibi minarelerin boylarının dahi santim santim hesaplanarak zor şartlarda izin verildiği, dış ezanın yasak olduğu, Hıristiyan kültürüyle yoğrulmuş topraklarda yaşayanlardan çok daha avantajlıdırlar. Fertlerin Ramazan ayını yukarda tasvir edilen boyutuyla ele alıp kavramaları ve yaşamaları, kendi ruh alemlerinde bu tasvire uygun mekan oluşturmaları şüphesiz onların bu alandaki kabiliyet, istek ve hissedişlerine bağlıdır. Bu kabiliyet, istek ve hissediş üzerindeki dış alemin ve içerisinde bulunulan mekanın fiziki yapısının etkisi ise inkar edilemez bir vakıadır. İslam kültürüyle yoğrulan mekanlarda bu hissediş daha sıcak ve içten olurken, diğer diyarlarda dış mekanın bu hissediş üzerindeki gölgesi aşikarca görülür. Ramazan ayında sokaklar bu kültürün bir parçası olmadığınızı fısıldar adeta kulaklarınıza. Bu topraklarda yaşayanlar için Ramazan ayı fiziki boyutuyla, buralarda yaşayan kardeşlerin kendi imkanlarıyla yapmış oldukları mütevazi mescitlerde ramazan ayı ile birlikte içerikleri genelde cemaat, zekat ve fitre üzerinde yoğunlaşan vaazlar, teravih namazları, mescitlerde ve aileler arasında verilen iftarlardan ibarettir. Uydular aracılığıyla izlenen Türk televizyon kanallarında yayınlanan ramazan programları ise bu diyarlarda yasayan insanların yegane lüksleridir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus ise Ramazan ayını yalnız burada yaşayıp, İslam beldesinde yaşamamış olan burada doğup, büyüyüp, tahsil hayatlarını sürdüren yeni nesillerimizdir. Ramazan ayının bir kez dahi olsa bir İslam beldesinde yaşanması bu gençlerin belleklerinde hem o dinin yaşanan boyutu ve onun çeşitli yansımaları ve o ülkeye ait değerler hususunda derin izler bırakacaktır. Bu durum onların kendi kültürlerini canlı yaşamalarına ve hem de bağlı bulundukları köklerle daha sıcak bağlantı kurmalarına vesile olacağına inanmaktayım.Ramazan ayının sonunda ihya edilen ramazan bayramı, adına inat boynu bükük, garip ve oldukça sönüktür. Kabaca tanımlamak gerekirse bir batıda ramazan bayramı denince ilk akla gelenler; kılma imkanı bulabilenler için bayram namazı, bu namazı kılanlar için namaz sonrası cemaatle yapılan bayramlaşma merasimi, sınırlı sayıda eş dost ziyareti ve bayram münasebetiyle yapılan telefonlaşmalardır.

Bayramların daha sıcak hissedilmesi adına yapılacak faaliyetler hususunda burada yaşayan insanları temsil eden derneklere de şüphesiz önemli vazifeler düşmektedir. En azından çocuklara yönelik, onlara bir takım hediyelerin de sunulabileceği onların zihinlerinde kalacak bayram şenliklerinin düzenlenmesi hususunda etkin rol almalıdırlar.

Sosyal dayanışmanın yoğun olarak yaşandığı, kolektif ve manevi duyguların uruc ettiği, bedenin zekatı olarak ifade edilen orucun müminlerce zevkle tutulduğu ve içerisinde bin aydan daha hayırlı gece bulunan ramazan ayının feyzinden hakkıyla istifade etmek arzusu ve duasıyla…