Hadislerin Penceresinden Hasta Ziyareti

İçerisinde büyük bir alemin gizli olduğu ehl-i dil ve kalem tarafından her dem ilan edilen insanoğlu, kendisine biçilen kısa ömür dilimi içerisinde, ya kendisini kuşatan sebeplere râm olmanın veya bu sebeplerden sıyrılarak müsebbibe yol bulmanın medd ü cezri içerisinde gider gelir. Rahman’ın halifesi şerefine nail olup, eşref-i mahlukat payesiyle taçlandırılan insanoğlunun içi ve dışıyla barışık ve huzurlu olmasının yolu, şüphesiz onun en yegane sermayesi olan ömrünü, sebeplere râm etmeden âzade kılıp, daim müsebbibe nazar etmesindendir. Bu bakış açısını insanlığa kazandırmak adına gönderilen kutlu elçiler, hayatları boyunca eşyaya, kâinata, insana, hasılı her türlü varlık ve değere karsı İlâhî ve Rabbanî duruşu, bizzat kendileri hem yaşayarak hem de ifade ederek insanoğluna talim ettirmişlerdir.

İnsanoğlunun hayatında sağlık, sıhhat, sevinç ve eğlencenin yanı sıra hastalık, sıkıntı ve hüzün de vardır. Güçlü olduğu oranda zayıf da olan insanoğlu, sevinçlerini paylaşarak artırmanın yolunu bulduğu gibi hüzün ve sıkıntılarını da paylaşarak azaltmanın yolunu bulmuştur. İslam, hasta ve hastalık olgularına kendisine özgü tanım ve yaklaşımlar getirdiği gibi hasta ziyaretine de çok ulvi değerler yüklemiştir.

İnsanların hayatlarını kolaylaştırarak, özlerine doğru daim seyr ü sülûk içerisinde bulunmalarını temin edecek öğretinin sahibi olan kutlu Elçiler, ellerindeki sönmeyen İlâhî meşalelerle insanlığın ufkunu ve ruhunu dün olduğu gibi bugün de yarın da aydınlatacaklardır. Alemlere rahmet olarak gönderildiği Kitab-i Celîl’de zikredilen (Kur’an, 21/107) muazzez Peygamber (s.a.v.)’in, hasta ziyareti ve adabına ilişkin hadis kaynaklarında zikredilen buyruk ve uygulamalarından hasta ziyaretinin İslam’daki yerini, bu makalemizde tespite çalışacağız.Hasta ziyaretini gül Nebi (s.a.v.) Müslüman’ın Müslüman üzerindeki haklarından birisi olarak tanımlamaktadır. Hz. Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor; “Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: Bir Müslüman’ın diğer Müslüman üzerinde beş hakkı vardır. Selamını almak, davete icabet etmek, cenazeye katılmak, hasta ziyareti, ‘el-hamdü-lillah’ dediği takdirde hapşırana ‘yerhamukellah’ diyerek tesmitte bulunmak.” [Buhari: Cenaiz 2; Müslim: Selam 4-6; İbn Mâce: Cenaiz 1.]

Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmeyi kendilerine düstur edinen ay yüzlü güzeller, insanlarla ve çevreyle olan ilişkilerinde, merhameti ve affı öne almakla kendilerini yükümlü hissederler. İnsanların kanayan yaralarına merhem olmak, onların dertleriyle dertlenmek, onların bizatihi kendi tabiatlarındandır. Aslında imanın tabii bir yansıması olan bu hal, kesrette vahdeti keşfetme azminde olup bu insicamı ve birliği içerde ve dışarıda yakalayan nurlu kimselerde daha net makes bulur. Yaratan ile yaratılan arasındaki bağı sağlam kurup, rıza-yı İlâhîyi merkeze oturtan sevdalı yürekler, yaptıkları her salih amelin, onları anne rahminde şekillendirerek dünyaya gönderen (Kur’an: 3/6), onlara onlardan daha yakın olan yüce Rahman (c.c.)’a (Kur’an: 50/16) taşıyacağını gayet iyi bilirler. Nitekim yaratılana karsı yapılan iyiliklerin, sonuçta nasıl Rahman (c.c.)’a karsı yapılmış olduğu kutlu Nebi (s.a.v.)’in hastaya yapılan ziyaretin mahiyet ve faziletine dair lütfettiği sözlerden açıkça anlaşılmaktadır. Hastaya yapılan ziyaretin Allah’a yapılan ziyaretle eş değerde olduğu, malın ve evladın fayda sağlamayıp, sadece kalb-i selimin istifade edeceği bildirilen kıyamet gününde (Kur’an: 26/89), hastalara yapılan ziyaretten insanların mutlak manada nasibdâr olacakları bakınız ilgili hadis metninde nasıl ifade edilmektedir. Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor; “Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: Kıyamet günü Azîz ve Celîl olan Allah söyle buyuracak: ‘Ey Âdemoğlu! Ben hasta oldum beni ziyaret etmedin!’ Kul diyecek: ‘Ey Rabbim, Sen Rabbü’l-alemîn iken ben seni nasıl ziyaret ederim?’ Rab Teâlâ mukabelede bulunacak: ‘Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, biliyor musun? Eğer onu ziyaret etseydin yanında beni bulacaktın!’ (…)” [Müslim: Birr 43, (2569)]

İnsanoğlunun fıtratı gereği başına gelen sıkıntı ve musibetlerde dostlarını hep yani başında görmek ister. Güzel günlerini paylaşan kimselerin, bu günlerini de paylaşmasını, halini hatırını sormasını diler. Dost ve kardeşlerin yakın ilgi ve alakaları ile dertlerini kısmen de olsa unutur. Demoralize olan hali de bu ziyaretle yerini bir an da olsa sürûra, neşeye ve tatlılığa bırakır. İlgili kişiden başlayan bu sürûr ve neşe bir hâle seklinde, kişinin yakınlarından başlayarak Rahman (c.c.)’a değin uzanan bir kutlu halka halini alır. Toplumu yaşanabilecek bir kıvama getirmeğe matuf olan bu nevi güzel tavır ve davranışların ibadet neşvesi içerisinde yapılmasına ilişkin muazzez Elçi (s.a.v.)’in buyrukları bu noktada şüphesiz şâyân-i dikkattir. Nitekim Efendimiz (s.a.v.), ilgili rivayetlerde hasta ziyaretinin faziletine ilişkin, bu ziyaretten hasıl olacak pek çok İlâhî mükafatları müjdelemektedir. Dünya ve ahiret hayatına müteallik olan bu müjdeler; kişinin affedilerek cennete nail olması ve orada kendisine güzel mekanların hazırlanması, bu kutlu ziyaretin adeta cehenneme karsı kalkan görevini üstlenmesi, dünyada ve ahirette bu ameli isleyen kişinin hoş bir yaşantıya ermesi olarak tasvir edilmektedir.

Hz. Ali (r.a.) anlatıyor; Resûlullah (s.a.v), buyurdular ki: “Kim bir hastayı akşam vakti ziyaret ederse onunla mutlaka yetmiş bin melek çıkar ve sabaha kadar onun için istiğfarda bulunur. Ona cennette bir bahçe hazırlanır. Kim de hastaya sabahleyin giderse, onunla birlikte yetmiş bin melek çıkar, aksam oluncaya kadar ona istiğfarda bulunur. Ona cennette bir bahçe hazırlanır. [Ebû Dâvud: Cenaiz 2, (3098); Tirmizi: Cenaiz 2, (969); İbn Mâce: Cenaiz 2, (1442). ]

Hz. Sevban (r.a.) anlatıyor; Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: “Hasta ziyaretinde bulunan kimse, dönünceye kadar cennet meyveleri arasındadır.” [Müslim: Birr 40, (2568); Tirmizi: Cenaiz 2, (967).] Hz. Enes (r.a.) anlatıyor; Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: “Kim abdest alır ve aptesini mükemmel kılar, sevap ümidiyle Müslüman kardeşini hasta iken ziyaret ederse, ateşten yetmiş yıllık yürüme mesafesi kadar uzaklaştırılır.” [Ebû Davud: Cenaiz 7, (3097)]

Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor; Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: “Kim Allah rızası için bir arkadaşını ziyaret eder veya bir hastaya geçmiş olsun ziyaretinde bulunursa, bir münâdî ona söyle nida eder: ‘Dünya ve ahirette hoş yasayışa eresin. Bu gidişin de hoş oldu. Kendine cennette bir yer hazırladın.’” [Tirmizi: Birr 67, (2009)]

Hasta ziyareti ile ilgili rivayetlerde hasta ziyaretinin fazileti yanı sıra ziyaret adabı da islenmektedir. Hasta ziyaretinin bizzat kendisi hastayı rahatlatmakla beraber, ziyaret esnasında da konuşmalarımızla onu rahatlatmamız bizden istenmektedir. Uzun ömür ve sağlık temennisiyle hastayı moralize ederek rahatlatmak, onun gönlünü hoş etmek Rahman (c.c.)’ı hoş etmekle bir kabul edilmelidir. Bütün bunların yanı sıra hastanın huzurunda gürültü etmemek, az oturmak da rivayetlerde zikr olunan diğer hasta ziyareti adaplarındandır. Zira ziyaretten amaç hastalığa duçar olan kardeşimizi rahatlatmak sıkıntısını azaltarak, onu moralize etmektir. İlgili hadislerde bakınız bu adab nasıl tasvir edilmektedir. Ebû Said (r.a.) anlatıyor; Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: “Bir hastanın yanına girince, sağlık ve uzun ömür temennisiyle onu rahatlatan. Zira böyle yapmak onun gönlünü hoş eder.” [Tirmizi: Tibb 35, (2088)] İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: Hastayı ziyaret ederken az oturmak ve gürültü yapmamak sünnettendir. [Buhari: İlim 39, Cihad 176, Cizye 6, Megazi 83]

Hastayı rahatsız etmeme adına yapılan tavsiye ve buyrukların yani sıra rivayetlerde hastanın arzu ettiği yiyeceklerin de kendisine tedarik edilerek sunulması istenmektedir. Kütüb-i Tis’a içerisinde yalnız İbn Mace’nin Sünen’inde geçen bir rivayete göre Efendimiz (s.a.v.) hasta ziyareti esnasında hastaya: “Canın bir şey çekiyor mu? Kek çekiyor mu?” diye sormuş, hasta da, “Evet” deyince onun isteğini yerine getirmeye çalışmışlardır. [İbn Mace: Cenaiz 1 (1440)] Efendimiz (s.a.v.) yine bir hasta ziyaretinde hastaya canının ne çektiğini sormuş hasta buğday ekmeği cevabını verince ona buğday ekmeği temin etmeye çalışmışlardır. Hasta olan kimsenin arzu ettiği şeylerin temin edilerek ona yedirilmesini bakınız Efendimiz (s.a.v.) ilgili hadiste bizlere nasıl tavsiye eylemişlerdir.

İbn Abbas (r.a.) anlatıyor; “Resûlullah (s.a.v) bir hastayı ziyaret etti ve canın ne çekiyor? diye sordu. Hasta: Buğday ekmeği, dedi. Resûlullah (s.a.v): Kimin yanında buğday ekmeği varsa kardeşine göndersin! dedi. Sonra Resûlullah (s.a.v) ilave etti: Birinizin hastası bir şeye iştah duyarsa ondan yedirsin.” [İbn Mace: Cenaiz 1, (1439); Tıbb 2.]

Dualarımızın imanlarımız olduğunu [bkz. Buhari: İman 2] ifade eden Efendimiz (s.a.v.), kutlu sahabesine hasta ziyaretinde bulunduğu an hastadan kendisi için dua talep etmesini salık vermiştir. Zira bu duanın müstecâb olduğu bilinmekle beraber, ayrıca meleklerin duası gibi olduğu hadis metninde sarih bir şekilde ifade edilmiştir. Hastaya yapılan ziyareti kendisine yapılmış ziyaret olarak kabul eden Mutlak Sevgili (c.c.), şüphesiz hastanın kendisini ziyaret eden kişi hakkında yapmış olduğu duayı da kendinden kabul edecektir. Hasta ziyareti esnasında hastadan dua arzu edilmesi hususunda Hz. Ömer (r.a.) bakınız Hz. Peygamber (s.a.v.)’den şunları bize nakletmektedir. Ömer İbnu’l-Hattab (r.a.) anlatıyor; Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: “Bir hastanın yanına girince, ondan sana dua edivermesini talep et. Çünkü onun duası meleklerin duası gibidir.” [İbn Mace: Cenaiz 1, (1441)]

İnsanoğlunun iki dünyasını da tanzim etmek adına gönderilen ilahi mesajın merkezinde yine insan vardır. İlahi mesajın ve bu mesajı taşıyan kutlu Elçilerin yapmak istedikleri yegane şey insanoğlunun fizik ve ruh dünyasını imar etmeden ibarettir. İnsanı iç ve dışıyla bir kabul edip, onu merkeze almayan, onun üzerinden Rahman (c.c.)’a gidileceğinin farkına varmayan herkesin sonuçta ellerinin bos kalacağı gün gibi aşikardır. İnsanlık ancak içerde ve dışarıda bu uyuma dayalı medeniyetin tesisi ile huzuru yakalayabilecektir. Zira beden doydukça ihmal edilmiş bir ruhun açlığının da o derece artacağı, kişinin kendisinde var olan “benden öte ben”e yol bulmasının zor olup kendisine yabancılaşacağı malumdur. Mutlak hakikatin künhüne insan üzerinden giderek erenler, hep özün özüne nazar kılmaya çalışarak, Yunus’un ifadesiyle “Kovandan vazgeçip, ballar balına doğru” seyr ü süluk neşvesi içerisinde kabukla uğraşmaktan imtina edip öze doğru yol bulmanın say u gayreti içerisinde olmuşlardır. Öze doğru yapılan bu kutlu yolculuk sayesinde benliklerini aslına uygun olarak tanıma şerefine nail olan bu kutlu simalar, basiretlerinin yed i ilahi tarafından bilenmesi nedeniyle eşyaya, çevreye, hasılı insana bakışları hep kökü Rahman (c.c.)’a dayalı olan rahmet penceresinden olmuştur. Bu İlâhî bakış ve duruş sayesinde bu güzeller, hastalıklara karsı tedbirlerine bakmakla beraber sabr i cemile dayanmışlar, hasta olan kimselere karsı da anne şefkatini onlardan esirgememişlerdir.

Aşk-i İlâhî ile gıdalanmak, bizi bu aşka nail edecek salih ameller işlemek, o ameller dairesinde kutlu bir yeri olan hasta ziyaretinden nasibdâr olmak ve hastaların hayırlı dualarından mahrum kalmamak dileği ve duasıyla…